22 Temmuz 2013 Pazartesi

Gelsin Yeşil Kolalar


Raflarda kırmızı etiketli Coca Cola yerine yeşil etiketli şişeleri ilk gördüğünüzdeki tepkinizi görmek isterdim :) Daha şişesi ülkemize girmeden yeşil etiketli kola haberleri basındaki yerini aldı.

Amerika'lı gazlı içecek firması Coca Cola, 1887 yılından bu yana kendisiyle özdeşleşmiş kırmızı ambalaj rengini, doğal tatlandırıcılar (stevia) kullanılmış ve kafein oranı azaltılmış yeni ürünü için yeşil yaptı.

Cola Cola, tüketicileri bir hayli şaşırtacak bir yeniliğe imza atarak 125 yılı aşkın süredir kırmızı renk ile bütünleşmiş olan şişe etiketlerini yeni ürünleri için yeşile çevirdi. Aslında etiket sadece doğal tatlandırıcı kullanıldığı için değil, ürün daha çevreci olduğu için de yeşil renkte. Yeni ambalaj, tamamen geri dönüştürülebilir ve yüzde 30 oranında doğal malzemeden oluşması sebebiyle "Plant Bottle" ödülüne layık görülmüş. Ürün haziran ayından beri (şimdilik yalnızca) Arjantin'de piyasada.

Şirket yetkilileri, her ne kadar aynı gibi görünse de şişenin imalatında çok daha farklı malzemeler kullanıldığını ve doğaya en az ölçüde zarar verecek şekilde tasarlandığını söylemiş.

Yeni ürünün, içerisinde kullanılan “Stevia” adındaki doğal tatlandırıcı sayesinde kırmızı etiketli kolaya kıyasla kalorisi de büyük ölçüde azaltılmış. Klasik olarak nitelendirilen kola 250 kaloriyken yeşil paketli yeni ürünün 108'miş. 

Yetkililer, stevianın içerisinde Fanta Select ve Cola Zero'nun da bulunduğu 45 üründe daha kullanılacağını açıklamış. Yeşil etiketli kolanın diğer ülkelerde ne zaman satışa çıkacağı konusunda ise henüz bir bilgi yok.

Karanlıkta Parıldayan Bitkiler

Evet yanlış okumadınız, karanlıkta parlayan ateş böcekleri, yakamoz veya fosforlu kedi gözlerinden değil bitkilerden bahsedeceğim bu yazıda. 

Amerika'da bilim adamlarının yürüttüğü uzun soluklu çalışmalar ilk meyvelerini vermeye başladı. Glowing Plants Projesi araştırmacılarından Antony Evans'ın Etsy'deki (uluslararası bir e-alışveriş sitesi) sayfasından satın alacağınız tohumları yetiştirdiğinizde, tüm gece pırıl pırıl parlayacak ve elektriğe ihtiyaç duymayacak bir gece lambası bitkiniz olabilir. Hatta bitkiniz büyüdükçe daha fazla parlaklık saçacak. Ne inanılmaz değil mi :)

Mümkün mü? Nasıl olur?
Bilim adamları yıllardır sentetik biyoloji, genetik mühendisliği ve parlama özelliğine sahip canlıları bir araya getirerek, yeni bir sürdürülebilir ışık kaynağı oluşturmayı amaçlıyor.


Bilim insanlarının bu konudaki çalışmalarına göz atacak olursak, ilk parıldayan bitki 1986'da geliştirilmiş. 1989 yılında ateş böceğinde bulunan lusiferaz-lusiferin gen sistemi keşfedilmiş, 2010 yılında başarılan gen transferi ile bu genlerin bitkiye aktarılması ateş böceği gibi parıldayan bitkilerin üretilmesini sağlamış. Çalışmalar, lusiferinin miktarını ve ömrünü uzatacak yöntemler üzerinde devam ediyor. 

Aslında ışık saçan bitkiler konusunda geçmişte adımlar atmış olsa da, henüz çok büyük ilerlemeler kaydedilmiş değil. Tayvanlı araştırmacılar, bir gün sokak lambalarının yerine parlayan ağaçlar koymak için yaptıkları deneyde, suda yaşayan bir bitkiye altın nano parçacıklar nakletmiş ve parlamasını sağlamış. BioLED adı verilen bu teknolojinin ardından, Amerikalı araştırmacılar bitkilere büyürken parlama özelliği kazandırmayı ama parlaklık derecesini istedikleri seviyede tutmayı istiyor.

Günümüzde süren Glowing Plant projesi kapsamında, teknoloji girişimcisi Antony Evans, sentetik biyologu Omri Amirav-Drory ve bitki uzmanı Kyle Taylor, ideal DNA dizilimini keşfederek istedikleri parlaklıkta ışık yayacak bitkiler büyütmeyi amaçlıyor. 

Peki nasıl oluyor da canlılar karanlıkta parlıyor?
Parlama yeteneği ortaya koyan sistem, lusiferaz adındaki bir proteine dayanıyor. Protein yapısındaki bu enzim, yakıtı (substratı) parçalayarak lusiferin adı verilen parlak maddeyi ortaya çıkarıyor. Bu tepkime son derece etkin ve bu kimyasal reaksiyon sırasında çok az ısı ortaya çıkartıyor. 
Lusiferaz-lusiferin sistemi, ateş böcekleri, mantar ve bazı bakterilerin ışık saçmasını sağlıyor. Yeni projede araştırmacılar, aynı sistemin bitkilerde işe yaraması için, bir grup mikroorganizmayı (Agrobacterium’ları) kullandı. Bu bakterinin genleri bitkiye transfer edilebilse de, Agrobacterium'lar bitkide tümör oluşumuna sebep olduklarından bitkiye zarar verebiliyorlar.


Bitkilerin sağlığı açısından ve çevreye bu bitkilerin yayılım riski açısından gözden geçirilmesi gereken Glowing Plant projesi, gelecek vaat eden bir proje olarak Kickstarter kampanyasından 65 bin dolar bağış aldı. Kickstarter, Amerika'da teknolojik yenilik sunan projeleri destekleyen şirket olarak biliniyor.

Evlerimizde bu bitkileri yetiştireceğimiz günler yakın mı bilinmez ama sırf merakımdan bir tanesini yetiştirmeyi isterdim :) Belki bu hevesle tohum satın alıp bu blogda bitkimin karanlıktaki fotoğraflarını da paylaşırım kim bilir?


Projenin Kickstarter'daki web sayfası için: tıklayınız
Etsy'den projeyle ilgili satın alabilecekleriniz için: tıklayınız
Ateş böceğinden bahsetmişken Zonguldak'ta Çağlar'ın çektiği videoyu izlemek istersiniz belki: 
http://youtu.be/HCJ-6_k0k7Y

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Bitki Çayları Kanserojen Olabilir Mi?



Alman Federal Risk Değerlendirme Enstitüsü (BfR) tarafından çaylar üzerinde yapılan bir araştırmanın ilk sonuçları iki gün önce (15.07.2013) kurumun web sitesinde yayınlandı. Çalışma, günlük hayatımızda çokça tükettiğimiz, sağlıklı olduğunu düşündüğümüz bitki çayları hakkında beklenmedik gerçekleri göz önüne serdi. Buna göre, bazı bitki çayları, hayvan deneylerinde kansere sebep olduğu tespit edilen maddeler içeriyor.


Araştırmanın amacı, Alman piyasasında bulunan bitki, bitki çayı ve gıdalarda kanserojen olduğu bilinen pirolizidin alkaloitlerinin miktarlarını belirlemek. Pirolizidin alkaloitleri (PA), aslında doğada 6 binden fazla bitkide doğal olarak bulunuyor. Bu madde grubunun bitkide neden üretildiği hala bir muamma olsa da bitkiyi etraftaki zararlılardan korumak amaçlı sentezlendikleri görüşü yaygın. Pirolizidin alkaloitleri üzerinde yapılmış önceki çalışmalar, (1,2 doymamış türevlerin) karaciğer rahatsızlığına ve kansere yol açabileceğini gösteriyor.

Araştırma kapsamında Almanya piyasasındaki 221 bitki çayı incelenmiş. Yapılan araştırmada rooibos ve yeşil çay örneklerinde belirgin düzeyde PA bulunmazken; papatya, nane, ısırgan otu, melisa ve bebekler için üretilmiş rezene çaylarında 3.4 mg'a (1 kg çayda) kadar çıkan miktarda PA bulunduğu tespit edilmiş. 

Federal Risk Değerlendirme Enstitüsü Başkanı Profesör Andreas Hensel, bazı ürünlerde beklenmedik yüksek oranlarda pirolizidin alkaloiti tespit ettiklerini ancak bu sonuçların tesadüfen mi yoksa çayların yeterince temiz olmamasından mı kaynaklandığının kesinlik kazanmadığını söylemiş. 

Federal Risk Değerlendirme Enstitüsü henüz yüksek oranda PA içeren çayların sağlığa zararlı olduğu yönünde bir uyarı yapmadı. Ancak uzun süre bitki çayı tüketilmesinin özellikle çocuklarda, hamile ve çocuk emziren kadınlarda risk teşkil edebileceği unutulmamalı. Yetişkinlere ise günde 5 sallama bitki çayından fazla tüketilmemesi tavsiye ediliyor.

Bizi ilgilendiren noktaya gelelim: Almanya gibi fitoterapinin yaygın olduğu ve denetimlerin sık yapıldığı bir ülkede bile durum böyle ise Türkiye'de yapılacak bir çalışmada çıkacak sonuçları düşünmek bile istemiyorum. Öğrenciyken farmakognozi derslerinde hocalarımızın bu konudan bahsettiğini hatırladım hemen. Papatya çayı adıyla aktarda satılan çayların çoğunun (PA içeren, bebekleri öldürebilecek düzeyde karaciğere toksik) papatyaya benzer Senecio çiçekleri bulundurduğunu anlatmışlardı. 

Bu durumda bize düşen görev; güvenilir firmaların bitkisel çaylarını tercih etmek, açıkta satılan markasız bitkileri, bitki karışımlarını kullanmaktan önemle kaçınmak. 

Herkese sağlıklı günler...

Web sitesindeki haberin orjinali: http://www.bfr.bund.de/ 

16 Temmuz 2013 Salı

Mucize Yiyecekler

Gün geçmiyor ki medyada bir bitkinin, meyvenin-sebzenin ülsere, kansere, diş ağrısına, baş ağrısına kısaca her derde deva olduğunu duymayalım. 

Bazılarımız bu haberleri dinleyip kulak arkası ediyoruz. Bazıları ise kayıtsız şartsız dinlediğine inanıp diyetinde bu besin/bitkilere yer vermek için uğraş gösteriyor. Peki bu haberlerden hangileri doğru? Kime inanmalı? 

Çikolata gerçekten masum mu? Yeşil çay kanserden korur mu? Omega 3 almak için balık yemem gerekir mi? Peki ya brokoli yiyerek prostat kanserinden korunacağım gerçek mi? Yoğurdu sarımsaklasak da mı yesek sarımsaklamasak da mı yesek? 

NHS (National Health Service) tarafından 2011 yılında yayımlanan aşağıdaki makale, son zamanlarda bu konuda okuduğum en güzel yayınlardan biri. Yayının İngilizce olduğunu belirteyim, yaz tatilinde oturup çevirirsem Türkçe'si de olacak umarım :)


NHS'nin web sitesi de sağlık konusunda sağlıklı bilgi alınacak bir kaynak: http://www.nhs.uk/Pages/HomePage.aspx