21 Mayıs 2012 Pazartesi

TEB'den Eczacılara Bitkisel Droglar El Kitabı

14 Mayıs Eczacılar Günü'nde Ankara'daki kutlamaların bir ayağı Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi'ndeyken bir ayağı da TEB Otel'deydi. Türk Eczacıları Birliği'nin düzenlediği etkinlikte TEB Eczacılık Akademisi tarafından verilen bilim, hizmet ve teşvik ödülleri sahiplerini buldu.

14 Mayıs 2012, Türk Eczacıları Birliği tarafından TEB Otel'de düzenlenen
 Eczacılar Günü etkinliğinden

Bu yıl bilim ödülü Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi'nden  Prof. Dr. Erdal Bedir'e, hizmet ödülü ise Hacettepe Ünv. Eczacılık Fakültesi'nden Prof. Dr. Yekta Özer'e verildi. Teşvik ödülüne layık görülen iki aday Atatürk Ünv.'nden Yrd. Doç. Dr. Elif Çadırcı ve Ege Ünv.'nden Yrd. Doç. Dr. Petek Ballar Kırmızıbayrak oldu. 

Etkinliklerden biri de bitkisel ilaçların tartışıldığı paneldi. 

Ödül töreni ve konuşmalar sonrası "Bitkisel İlaçlar" üzerine bir panel düzenlendi. Panelin yöneticisi Prof. Dr. Hüsnü Can Başer'di. Konuşmacılardan Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu'ndan Dr. Aslı Can Ağca, "Ülkemizde Bitkisel Ürünlerin Piyasaya Çıkış Süreçleri" konulu bir sunum yaptı. Bu sunumda "Geleneksel Bitkisel Tıbbi Ürün (GBTÜ)" terimini tanımlayarak, bu kapsama giren ürünler ile Gıda Desteği kapsamına giren ürünler arasındaki farklardan bahsetti. T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılan GBTÜ'lerde aranan şartları açıkladı. GBTÜ Ruhsatlandırma Yönetmeliği çıktığı günden bu yana kurum ve bakanlık tarafından;  +/- liste güncellenmekte, piyasa gözetimi/denetimi yapılmaktaymış. Ayrıca halkı yanıltan reklamlar yapan firmalar hakkında RTÜK ve gerekli mercilere başvurular yapılıyormuş. 

Paneldeki diğer iki  konuşmacı TEB 2. Başkanı Ecz. Arman Üney ve TEB Eczacılık Akademisi Başkanı Prof. Dr. Ahmet Başaran'dı. Konuşmalarda bitkisel ilaçlar ve geleneksel tibbi bitkisel ürünlerin üretiminide, kullanımında, tanıtımında yapılması gerekenler anlatıldı. Sayın Ahmet Başaran konuşmasını vurucu bir öneri ile tamamladı. Başaran, Tamamlayıcı Tıp Danışma Birimi isimli birimler kurulmasını önerdi. Bu birimlerin hastane ayağında halkı bilgilendirmek amacıyla halkla ilişkiler birimlerinin, karşılaşılan vakalarda doktorlarla birlikte fikir yürütmek adına danışma birimlerinin bulunması gerektiğini belirtti. Ayrıca yeni bilgi girişinin devamlılığını sağlamak adına araştırmalar, klinik çalışmalar yürüten araştırma birimlerine de ihtiyaç bulunduğunu, bu birimlerin konu üzerinde  bilgi ve fikir alışverişinde bulunmaları gerektiğinden bahsetti. Ben de bu fikirlere sonuna kadar katılıyorum. Umarım yakın gelecekte bu tip birimler oluşturulur ve devamlılığı sağlanır. 

Türk Eczacıları Birliği'nin bu sene panel konusu olarak bitkisel ilaçları seçmesi ise tesadüf değil. TEB bu yıl, bitkisel ilaçların ve ürünlerin danışmanının eczacı olması gerektiğini halka anlatmaya çalışacak. Amaç, bu yolla; haber bültenlerinde, sabah-gündüz kuşağı programlarında, bazı kanallardaki reklam kuşaklarında kendi reklamlarını yapan  sözde herbalist insanların ve halkın yanlış bilinçlendirilmesinin önüne geçmek.

Bu amaçla atılan büyük adımlardan biri hazırlanan reklam kampanyası. Yakında reklam filminin ulusal kanallarda gösterilmeye başlanacağı haberini 2. Başkan Arman Üney verdi. Bunun yanı sıra kampanyayı anlatan afişler de eczanelerdeki yerini kısa süre sonra alacak. 

Türk Eczacıları Birliği Eczacılık Akademisi'nden Prof. Dr. Neşe Kırımer'in hazırladığı, Prof. Dr. Ahmet Başaran'ın editörlüğünde yayımlanan "Ülkemizde Kullanılan Bazı Bitkisel Droglar" adlı kitapçık













Bu çalışmaların eczacıyı bilinçlendirme adımı da unutulmamış. Bu amaçla Anadolu Üniversitesi'nden Prof. Dr. Neşe Kırımer'in hazırladığı "Ülkemizde Kullanılan Bazı Bitkisel Droglar- Eczacılar İçin El Kitabı" isimli yayın ilk etapta 25.000 adet basılmış. Sanırım odalar kanalıyla her ile ulaşacak.  Böylece eczacıların farmakognozi-farmasötik botanik derslerinden hatırlayacakları birçok drogun yanı sıra güncel droglar hakkında da kısa kısa bilgiler almaları sağlanacak. 

Birkaç gündür TEB Eczacılık Akademisi'nin web sitesine girip yayının pdf'ini siteye koyup koymadıklarını kontrol ediyorum. Şimdilik ulaşmam mümkün olmadı. Eğer web sitesine konulursa linkini buraya da ekleyeceğim. Ama siz üyesi olduğunuz eczacı odalarına giderek yayının basılı halini temin edebilirsiniz. 

*Eklediğim toplu fotoğraflar Prof. Dr. Hüsnü Can Başer'in albümünden alınmıştır. 

10 Mayıs 2012 Perşembe

Tek Çenekli Mi? Çift Çenekli Mi?

Doğada karşılaştığınız bitkileri tanımak ve tanımlamak başlarda çok zor gelebilir. Bu iş için örneği iyi incelemek ve bitkinin, bitkiler alemindeki koordinatlarını doğru belirlemek gerekir.

İncelediğiniz örneğin mantar, alg, karayosunu veya eğrelti olmadığına karar verdiyseniz onun bir tohumlu bitki olduğunu söyleyebilirsiniz. 



Tohumlu bitkiler; açık tohumlular (Gymnospermae) ve kapalı tohumlular (Angiospermae) olarak iki alt bölüme ayrılır. Yandaki tablodaki özelliklere bakarak örneğin hangi alt bölümde olduğuna karar verebilirsiniz. (Gymnospermae bitkileri ile ilgili eski yazım da size yardımcı olabilir tabii * buradan bakabilirsiniz)

Daha sonra kapalı tohumlular da iki sınıfa ayrılıyor: Tek çenekliler ve çift çenekliler. Bir bitkinin ait olduğu familyayı bulmadan önce bu sınıflardan hangisinde yer aldığını bulursanız işiniz daha da kolaylaşır...




Sonrası ise bu sınıflarda yer alan familyaların genel özelliklerinin ipuçlarını  bilmek ve bu ipuçlarını bitkinizin örneğinde yakalamaya çalışmak. Zamanla ülkemizde en yaygın görülen familyaların genel özellikleri hakkında da yazılar ekleyeceğim. Bu yazının sonuna onların da linklerini zamanla eklerim.

Ayrıca farklı familyaları ve familyalarda yer alan bitkileri görebileceğiniz Kazım Çapacı'nın web sitesine göz atmanızı öneririm: http://kazimcapaci.com/cicek.htm

** Karpel: Tohum taslağının (yani tohum olgunlaşmadan önceki hallerinin) üzerini örten koruyucu yapraklar. Tohum zarfı, meyve yaprağı olarak da biliniyor. Meyve olgunlaştığında tohumun etrafını kaplayan bir tabaka halini alıyor, etli de olabilir, odunsu veya zarsı yapıda da...

9 Mayıs 2012 Çarşamba

10. Eczacılık Tarihi Toplantısı

"11 Mayıs 1990 tarihinde Prof. Dr. Turhan Baytop tarafından başlatılan ve bugün artık geleneksel hale gelmiş olan Türk Eczacılık Tarihi toplantılarının onuncusu, İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde, 2002 yılında kaybettiğimiz hocamızın anısına düzenlenecek. 

Toplantının ana konusu, 100 yılı aşmış olan ilaç endüstrimizin başlangıcını ve öncülerini anmak, aynı zamanda bugün ulaştığı başarıyı ortaya koymak için “Türkiye’de İlaç Endüstrisi Nereden Nereye” olarak seçilmiş.

Ayrıca bu yıl, çok zengin kaynaklara sahip olan Türk Eczacılık Tarihi’ne ilgi duyan öğrencileri yüreklendirmek için “Genç Araştırmacılar Oturumu” düzenlenecek. 

1960 yılında Prof. Dr. Turhan Baytop tarafından kurulmuş olan “Türk Eczacılık Tarihi Müzesi,” 1999 depreminden sonra geçirdiği talihsiz günleri geri bırakarak, nihayet Keçecizade Fuat Paşa Konağı’nda (Eczacılık Fakültesi A blok) yeni mekânına yerleşmiştir. Kongrenin birinci gününde (6 Haziran 2012) müze yeniden ziyarete açılacak."

6-8 Haziran tarihleri arasında düzenlenecek olan toplantının Facebook üzerinden grubu mevcut ama internet sayfası yok malesef. Bu sebeple bana ulaşan programı buraya ekliyorum. 


6 Haziran 2012 Çarşamba
9.00  :  Kayıt
9.30  :  Açılış
            Afife Mat
            Ekrem Sezik
            Nurhayat Sütlüpınar (Turhan Baytop’tan özdeyişler)

10.00-10.30   Açılış Konferansı  Oturum başkanı:  Günay Sarıyar
·        Bayhan Çubukçu : “Darülakakir” Avrupa’nın ilk Merkez Eczanesi-1557. Müze haline getirilerek Türkiye’de ve Dünya’da tanıtılması önemlidir.

10.30-11.00 :  Kahve arası

11.00-12.30: 1.Oturum    Oturum başkanı: Halil Tekiner
·        Ufuk Kır, Seda Uz, Metin Erkan, Kemal Can, Emetullah Oluğ, Pınar Kısa.: İlk Kadın Laboratuarcılarımızdan Lale Barlas
·        Ufuk Kır, Seda Uz, Metin Erkan, Kemal Can, Emetullah Oluğ, Pınar Kısa: İlk Kadın Laboratuarcılarımızdan Leman Başkur (Kazuk)
·        Ayten Öztürk, Begün Turan, Deniz Kurtuluş: Orta Anadolu’da bir Eczacı-Vasıf Otyam
·        Ayten Altıntaş, İbrahim Topçu: İ.E.Kimya Evi T.A.Ş. ve L’Oréal Kozmetikleri

12.30-13.30: Öğle yemeği

13.30-14.00: Konferans  Oturum başkanı: Michèle Nicolas
·        Prof.Dr. Alain Legrand: Çok ünlü ve ödüllü bir molekül: Kolesterol

14.00-15.00:  2. Oturum  Oturum başkanı: Feza Günergun
·        Şeref Etker: Avanzade Mehmet Süleyman Efendi’nin Lugat ve Islahat-ı Saydalaniye’si
·        Mert Sandalcı: Eczacı Mehmet Daim Bey ve “Türk Tıbbi Müstahzaratı-1929”
·        Nuran Yıldırım: Hamidiye Etfal Hastanesi’nden Kızılay’a Bir Maden Suyunun Yüz Yılı Aşkın Serüveni
15.00-15.30: Kahve arası

15.30-17.00:  3.Oturum  -  Oturum Başkanı: Ekrem Sezik
 A-Büyük Amfi – Müze açılışı
·        Aykut Dede: Üç ülkede Eczane Müzeler: Estonya, Letonya, Litvanya
·        Buket Hekiman: Avrupa’nın ilk eczanesi: Fransisken Manastırı Eczanesi-Dubrovnik, Hırvatistan
·        Halil Tekiner: Heidelberg-Alman Eczacılık Müzesi
·        Afife Mat: İstanbul Eczacılık Tarihi Müzesi
Müzenin Açılışı
18.00: Açılış Kokteyli – Limonluk


7 Haziran 2012 Perşembe
9.30-10.00. Konferans: Oturum başkanı: Fatma Ergun
·        K.Hüsnü C. Başer,Afife Mat, Halil Tekiner: Tarihsel Perspektiften Türk Farmakopesi
10.00-10.30: Kahve arası
10.30-12.00: 4.Oturum Oturum başkanı: Emre Dölen
·        Neşe Kırımer: Prof.Dr. Sarım Hüsnü Çelebioğlu Hal Tercümesi
·        M.Emin Gül, Betül Aycan: Bir Anadolu Hikayesi-Ecz. Cemal Emden
·        Müberra Koşar: Ecz.Mustafa Kılıçer’den Erciyes Üniversitesi Eczacılık Fakültesine
·        Gülten Dinç: Türkiye’de Kurulan Afyon Alkaloitleri Fabrikaları

12.00-13.30: Öğle yemeği
13.30-15.00: 5.Oturum Oturum başkanı: K.Hüsnü C. Başer
·        Michèle Nicolas: Jean César Reboul
·        Mehmet Müderrisoğlu: Kemal Müderrisoğlu
·        Günay Sarıyar, Tülay Arsan: Hüsnü Arsan
·        Didem Deliorman Orhan : Gripin Efsanesi-Eczacı Necip Avni Akar

15.00-15.30: Kahve arası
15.30-16.50: 6.Oturum  Oturum başkanı: Neşe Kırımer
·        Gülsel Kavalalı: Artemisinin (Quinghaosu) Aktif Maddesinin Elde Edilişi
·        Nilüfer Orhan, Fatma Ergun: Mitlerle Tıbbi Bitkilere Yolculuk  
·        Nilüfer Orhan, Fatma Ergun: Mitler ve Ağaçlar
·        Ayşe Mine Özkan: Antik Çağda Fonksiyonel Gıdalar
16.50-17.00: Ara
17.00-17.45: Panel: Eczacılık Tarihi Eğitimi Nasıl Olmalı?
            Konuşmacılar: Ekrem Sezik (Yöneten)
                                      Emre Dölen
                                      Afife Mat
                                      Mert Sandalcı

8 Haziran 2012 Cuma
9.30-10.00: Konferans - Oturum Başkanı: Nuran Yıldırım
·        Yalçın Özkan: Askeri Eczacılık Tarihi, Gülhane Askeri Tıp Akademisi Eczacılık Bilimleri Merkezi
10.00-10.30: Kahve arası
10.30- 11.30: 7. Oturum Oturum başkanı: Mustafa Aslan
·        Eyüp Talha Kocacık: Genç Kimyager Dergisi
·        Halil Tekiner: Samsun’da çıkan Genç Eczacı Gazetesinin yeni bulunan bir sayısı
·        Afife Mat, Halil Tekiner: Eczacılık Yayınları Yapan bir Şair-İlhami Tez
11.30-11.40: Kahve arası
11.40- 13.00: 8.Oturum – Oturum başkanı: Mert Sandalcı
·        K.Hüsnü C.Başer, Halil Tekiner: Alkaloitlerin Edebiyattaki Yansımaları
·        Halil Tekiner: Selçuk Erez’in Eserlerinde Tıp ve Eczacılık
·        Ayten Arıkan: Milli Türk Tıp Kongreleri ve İlaç Sergileri
·        Mustafa Aslan, Ekrem Sezik: Cumhuriyet Dönemi Eczacı Milletvekilleri Hakkında Bir Araştırma
13.00-14.00: Öğle yemeği
14.00-14.40 : 9. Oturum -  Oturum başkanı: Afife Mat
·        Murat Özdoğan: Satınalma ve Birleşmelerin Türk İlaç Endüstrisi Tarihi Üzerine Olan ve Olacak Etkileri ile Doğacak Sonuçlar
·        Ahmet Araman: Türk İlaç Endüstrisinin Bugünü
14.40 – 15.00: Kahve arası
15.00-15.50:   10.Oturum -  Oturum Başkanı: Ahmet Araman
·        Mahmut Tokaç: Eczane sayısının Sınırlandırılması meselesinde 3 Dönem: 1927, 1953, 2012
·        Ekrem Sezik: Eczanelerin Sayı ve Dağılımı Hakkında Tarihi Bir Araştırma
16.00-16.30: Kapanış Oturumu   Ekrem Sezik – Afife Mat
18.30: Kapanış Yemeği


POSTERLER

1. Ayhan Altıntaş, Mert Sandalcı Neşe Kırımer: Eskişehir Şifa Eczahanesi
2. Ahmet Doğan Ataman: Pullarda Yeşil Çay
3. Şeref Etker: Türk Eczacılık Tarihinin Kaynağı Olarak Günlük Gazeteler: La Turquie ve Tercümanı-ı Hakikat (1882)
4. Şeref Etker: Tabip ve Kimyager Saib Ragıp Atademir’in Eczacılığı
5. Şeref Etker: Ecz.Hamdi Dürüst’ün “İstanbul’da bir Reçete İncelemesi” 1950, Beyrut Amerikan Üniversitesi Eczacılık Okulu
6. Şeref Etker: Kimya-yı İspençiyari Muallimi Ahmet Vefik Gürçay’ın Özgeçmişi (Belgeler)
7. Michèle Nicolas: Karagöz ve Eczacılık
8. Nilüfer Orhan, Fatma Ergun: Kutsal Ağaç Ardıç
9. Ziya Salihoğlu, İbrahim Başağaoğlu: Şerefeddin Sabuncuoğlu’nun 15. Yüzyılda Kullandığı Anestezi İlacı “Murkid”
10. Burcu Şen: İstanbul Darüşşifalarında Eczacılık Uygulamaları
11. Tuba Şerbetçi: Doğumundan Günümüze Yeşil Peri
12. Arzu Terzi: Osmanlı Sarayından Hemoroid Tedavisine Dair Bir Belge

3 Mayıs 2012 Perşembe

Nedir Kefir?

Kefirin hikayesi yüzyıllar öncesine dayanmakta. Kafkaslar’da yaşayan göçebeler, taze keçi ve inek sütünün deri keselerde kefir taneleri ile fermente olarak alkollü ve gazlı bir içkiye dönüştüğünü keşfetmişler. (Kafkaslar yoğurdun da ana vatanı olarak biliniyor.) Göçerler, fermentasyonun en iyi 24 saatte tamamlandığını biliyorlardı, kefir tanelerini süzerek ayırıyor daha sonra kefiri ayrı bir kaba alarak tüketiyorlardı. Soğuk havalarda deri keseler güneş altında bırakılır ya da ateş kenarına asılırdı. Ara sıra çalkalanarak fermentasyonun iyi olması sağlanırdı. Bazen elde edilen kefir ikinci kez fermentasyona bırakılırdı. Bu fermentasyonda kefir taneleri kullanılmaz, kefir 2-3 gün kendi haline bırakılarak alkol konsantrasyonunun artması sağlanırdı. 


Göçerler, kefir tanelerinin Allah’ın onlara hediyesi olduğuna inanırlardı. Güç verici, sağlığı koruyucu, yaşlanmayı önleyici etkilerinden dolayı kullandıkları kefiri yüzyıllar boyu sır olarak saklamışlardı. Kefirin dünyaya yayılışı ise Marco Polo’nun gezileri sonucunda hızlanmış. Kefir 20. y.y.'da Rusya’da, sonra Güneybatı Asya, Doğu ve Kuzey Avrupa ve son olarak da Amerika’da popüler olmuş. 

Peki kefir dediğimiz şey nedir?

Kefir, fermantasyon sonucu elde edilen, diyetetik ve terapötik etkileri bulunan bir süt ürünü. Birçok yönden yoğurda benzer ancak içerdikleri faydalı bakteriler birbirinden farklı. Sütten kefir hazırlamak için kefir taneleri kullanılmakta. Bu taneler; yaşayan ve üreyen, beyaz-sarımsı renkte, küre şeklinde, peltemsi kütleler. Kefir taneleri bakteriler, mayalar, süt proteinleri ve polisakkaritlerden oluşuyor. Mikrobiyolojik yapısı ise hayli karmaşıktır. Lactobacillus, Caucasus, Leuconostoc, Acetobacter ve Streptococcus türlerine ait bakteriler ve Saccharomyces kefir, S. delbruecki, S. cerevisiae ve Torula kefir gibi mayalar içermekte. Bu mikroorganizmaların bir kısmı laktozu parçalayarak süt asidi oluşturup sütü pıhtılaştırır. Bazıları ise alkol ve karbondioksit meydana getirir. Fermantasyon sonunda hafif alkollü hoş içimli yoğurt kıvamında kefir ortaya çıkar. İyi bir kefir tanesi yapışkan ve yumuşak olmalı. Elastiki bir yapı göstermeli. 

Piyasadaki farklı markaların sattığı hazır kefirleri tüketebileceğiniz gibi ziraat fakültelerinin satış birimlerinden kefir mayası satın alarak kendi kefirinizi de yapabilirsiniz.  

Nasıl üretirim? 

Kefir; evlerde kefir taneleri kullanılarak, çiğ ya da pastörize, yağlı ya da yağı alınmış, inek, koyun, keçi sütü ile hazırlanabilir. Kefir yapılışında kullanılacak süt 5 dakika kadar iyice kaynatıldıktan sonra cam, porselen ya da sırlı çömlek bir kaba koyun. Oda sıcaklığına kadar soğutun. Üzerindeki kaymak tabakası alın ve 1 litreye 15-20 gram kadar kefir tanesi katıp karıştırın. Kabın kapağı nı kapatın ve sütü oda sıcaklığında kalacak şekilde bir yere bırakın. Soğuk havalarda kabın etrafını bir bezle sarabilirsiniz. Böylece kabın 20-30°C'lerde olması sağlanır.


Kap içindeki süt 18-24 saat sonra pıhtılaşıyor. Pıhtılaşma süresi üzerine süte katılan kefir tanesi miktarı, bekleme sırasındaki sütün sıcaklığı etkili olmakta. Soğuk havalarda kabın etrafı sarılmazsa sütün sıcaklığı düşeceğinden pıhtılaşma gecikmekte veya hiç gerçekleşmemekte. Kefir oluşunca buzdolabına alın ve soğuyuncaya kadar burada bekletin. Kefiri bir süzgeçle tanelerinden ayırın ve süzgeç üzerinde kalan taneleri hemen kefir yapımında kullanabileceğiniz gibi yıkanarak bir cam kapta buzdolabında bir hafta kadar saklayabilirsiniz. Saklanmak istediğiniz zaman, kabın içine taneleri örtecek kadar su koymak gerekiyor. Tanelerin beslenmesi için az miktarda şeker eklemek mümkün. 

Elde edilen süzüntüyü hemen içebilir ya da 2-3 gün buzdolabında saklayabilirsiniz. Bu süre içinde kefirde asit, alkol ve karbondioksit oluşur, dolayısıyla tat ve aroma değişir. Kefiri tatlandırmak için içerken şeker ya da bal kullanılabilirsiniz. 

Besin değeri nedir? Kefir içersem vücuduma neler almış olacağım?

Yurtdışında aromalı kefirler de satılıyor
Kefir, yararlı bakteri ve mayaların yanı sıra vücudun yapım ve onarımı için gerekli mineraller ve esansiyal aminoasitleri de bulundurur. Kefirdeki kompleks proteinler kısmen sindirilerek vücutta daha kolay yararlanılır hale getirilir. Kefirde yüksek miktarda bulunan, esansiyal aminoasitlerden biri olan triptofan sinir sisteminde rahatlatıcı etkiye sahip. Ayrıca kefirde bulunan kalsiyum ve magnezyum da bu rahatlatıcı etkiye katkıda bulunur. Kefirde bulunan fosfor, vücutta karbonhidrat ve yağlardan yararlanma, proteinlerin yapım, onarım, enerji eldesinde kullanımında görev alır. Kefir; B1, B12 ve K vitaminleri, folik asit ve biotince zengin. Biotin; pantotenik asit, folik asit ve B12’nin emilimini arttırarak böbreklerin, karaciğerin, sinir sisteminin düzenli çalışmasını sağlamakta. Kefirde bunlardan başka laktik asit, karbondioksit ve %1-2 oranında alkol bulunuyor. 

Peki kefirin sağlık açısından bir yararı var mıdır?

* Sütteki tüm besin maddelerini içerdiği için kefirin besin değeri (yoğurt gibi ) çok yüksek. Oluşumu sırasında mikroorganizmalar, sütteki proteinleri pepton, peptik hatta amino asitlere; laktozu da laktik asit ve alkole kadar parçaladığından sindirimi kolay. Ortaya çakan bu yeni maddeler serinletici, iştah açıcı farklı bir tat ve aromaya sahip olan bu süt mamulünün karakteristik özelliklerini oluşturuyor. Hazmının kolaylığı ve proteince zengin oluşu nedeniyle kefir; hastalar, yaşlılar, sindirim bozukluğu yaşayanlar ve çocuklar için uygun bir besindir. 

* Tüm süt ürünleri gibi sürekli kefir içilmesi de barsak florasını düzeltir ve buna bağlı olarak bazı barsak rahatsızlıklarını iyileştirir. Barsakta Salmonella paratyphi, S. typhi, Escherichia coli, Corynebacterium diphtheria gibi patojenlerin üremesini engeller. Sindirim sistemini uyararak barsağın peristaltik hareketlerini ve salivasyonu arttırır, gaz oluşumunu azaltır. Peptik ülser, kolesistit, gastroenterit, kolit, dizanteri tedavisinde yardımcıdır. 

* Yüksek besin değeri ve bağışıklık sistemini düzenleyici etkisi nedeniyle AIDS’de, kronik yorgunluk sendromunda, radyasyona maruziyette, tüberkülozda, allerjik rahatsızlıklarda,maya tipi fungusların neden olduğu enfeksiyonlarda, herpes hastalarında kullanılabilir. 

* Sinir sistemi üzerindeki yatıştırıcı etkisi nedeniyle uyku düzensizliklerinde, depresyonda, dikkat toplayamama ve hiperaktivite de yararlıdır. 

* Vücuttaki temizleyici etkisi, dengeli bir iç ekosistem oluşmasını böylece sağlıklı ve uzun yaşamayı sağlar. 

* Fermentasyon sırasında laktoz, laktik asite dönüştüğünden laktoz intoleransı bulunan kişiler tarafından da kullanılabilir. 

* Kan kolesterol seviyesini düşürür. 

* Kefir kültüründe bulunan spesifik antibiyotik etkili maddeler sayesinde soğuk algınlığı ve benzeri bulaşıcı hastalıklara karşı direnci arttırır. 

* Japonya’da bir seri hayvan üzerinde yapılan bir çalışmada kefir ve kefir tanelerinin birçok farklı tipdeki kanserin ilerlemesini durdurduğu ya da geri çevirdiği bulunmuş. Farelerde yapılan deneyde tümörlerin büyümesinin yavaşladığı görülmüş. Etkiden sorumlu bileşiklerin tespiti için çalışmalar devam etmekte. 

Bunların dışında halk arasında bu süt mamulünün yüksek tansiyon, bronşit, astım, safra bozuklukları ve diğer bazı hastalıkların tedavi edici özelliğe sahip olduğu ileri sürülmekte.

Bu yazım yıllar önce Güncel Eczacılık dergisinde yayınlanmıştı. Ufak değişiklikler yaptım ve blogda da bulunsun istedim. 

Süt içtiğinde gaz şikayetleri ve rahatsızlıkları olanların kefiri ilk tükettiklerinde az miktarda (denemek için) tüketmelerini de tavsiye ederim. Zira eşim tadını çok sevdiği halde dokunduğu için pek fazla tüketemiyor...