30 Ekim 2012 Salı

Hoşgeldin Biohayat




Geçen hafta bölümden bir hocamın odasındayken masasının üzerindeki bir dergi dikkatimi çekti. Kabaca göz attığım dergiyi D&R'da görür görmez aldım. Derginin adı Biohayat, üzerinde "Doğa, Çevre ve Sağlıklı Yaşam Dergisi" yazıyor. Biota Vakfı tarafından iki ayda bir çıkarılan derginin Eylül-Ekim sayısını (3. sayıyı) almışım. Derginin yayın kurulunda Prof. Dr. Erdem Yeşilada, Prof. Dr. Kerim Alpınar ve Prof. Dr. Murat Türkoğlu var. 






Derginde bir solukta okuduğum ve tavsiye edebileceğim yazılar:
  Ayın Bitkisi: Doğal Tatlandırıcı; Şeker otu (Prof. Dr. Kerim Alpınar)
  Rehber: Berlin Botanik Bahçesi
  Bilim: Herbaryumlar
  Uzman Gözüyle: Tuna Ekim: Endemik Bitki Kaçakçılığına Karşı Bilinçlenme Artmalı
  Bitki Dünyası: Yeşil Çay (Prof. Dr. Erdem Yeşilada)
  Zaman Tüneli: İbnü'l BaytaR
  Çevre: Ekolojik Ayak İzi




Dergide farklı konularda bir bu kadar daha makale var tabi. Derginin fiyatı 5 TL, internet sitesi üzerinden yıllık abonelik ise 25 TL'ymiş. Ben bundan sonra derginin sıkı takipçisi olacağım ama kaçırdığım ilk iki sayıyı nereden bulacağım konusunda hiç fikrim yok malesef...

29 Ekim 2012 Pazartesi

Viyana Botanik Bahçesi

Blogda geçenlerde yazdığım bir yazımda botanik bahçelerini anlatmış, bir diğer yazımda ise Graz Botanik Bahçesi'ni tanıtmıştım. Artık sıra Viyana Botanik Bahçesi'nde... 

Viyana Botanik Bahçesi; Viyana'nın güneydoğusunda yer alan Belvedere Sarayları'na komşu, girişi Mechel Sokağı'nda (Mechelgasse). Bahçenin kapısında sizi Viyana Üniversitesi Fen Bilimleri Fakültesi'nin tabelası karşılıyor. 



Bahçenin girişinde burada yetiştirilip satışa sunulan bitkilerin bulunduğu bir stand var. Biz standa bakarken bahçeyi gezmeye iki çocuğu ile gelmiş bir çift evleri için çiçek seçmeye çalışıyordu... 

Daha önce de dediğim gibi botanik bahçeleri sadece bilimsel amaçlara hizmet eden yerler değil, halkın park, dinlenme alanı olarak sıkça kullandıkları yerler. Kapıdaki bu aile bunun en güzel örneğiydi bence.


Park ince uzun bir bahçeden oluşuyor. Diğer botanik bahçelerinde olduğu gibi kapalı camlı bir sera-bina var ve bu binanın hemen yanında sergi, seminer gibi etkinliklerin düzenlendiği genişçe bir salon bulunuyor. Bizim gezimiz sırasında polen bilimi (palinoloji) ile ilgilenen bir grup sanatçının tablolarının sergilendiği bir sergi vardı. Elektron mikroskobu görüntüleri insanı hayran bırakan polenler, hayal gücü ile harmanlanınca düşünün ki ortaya ne güzel eserler çıkar :)


Polen sergisinden çıkar çıkmaz etraftaki bitkileri incelemeye başlıyoruz. Memleket bitkilerini görmek bizi yine sevindiriyor. Ricinus communis (hint yağı) bunlardan biri. Yeni oluşmuş meyveler yeşil, olgunlaşanlar ise kırmızıya yakın renktekiler...

Parkın kaktüs bahçesinden bir görünüm...

Kaktüslerden sonra geldiğimiz bir diğer bölümde mavi-lacivert Gentiana (jansiyan) çiçeklerini gördüm :)

Botanik bahçesinde başımıza gelen en komik ama aslında en hatalı olayı anlatayım. Bahçeyi 4 kişi birlikte geziyoruz. Yorulduğumuz bir anda bahçedeki banklardan birine oturmaya karar verdik. Tam da bankın üzerinde bir Ginkgo biloba ağacı vardı. Önce fotoğraflarını çektik sonra meyvalarını inceledik, derken hocalardan biri "ya bunun meyvesi yeniyordur kesin yiyelim hadi" dedi. Ben de ne akla hizmetse ucundan ısırdım, ısırmaz olaydım. Hayatımda yediğim en kekremsi, buruk, tanenli meyve diyebilirim. Isırdığım parçayı yutmadım ama buna rağmen 1-2 dakika sonunda dilimde çok kuvvetli bir yanma ve dil kökümde batma hissetmeye başladım. Yanımızdaki su pek de işe yaradı diyemem, yarım saat boyunca dilim şişmez umarım diyerek gezdim botanik bahçesini. (Ginkgolik asitler midir sebebi diye düşünmeden edemedim).  Dönünce Ginkgo meyvelerindeki toksik maddelere bir göz atayım dediğimde karşıma ginkgolik asitlerin meyvede (daha çok da tohumda) bulunduğu, allerjen olduğunu ve yine meyvelerde bulunan 4’-0-metilpiridoksinin (çok miktarda meyvenin yenmesiyle) konvülsiyon, şuur kaybı ve daha da ağırlaşan tablo şeklinde zehirlenme belirtileri ortaya çıkardığını okudum. Bu da bana iyi bir ders oldu tabii :)


Parkın ziyaretçileri arasında yaşlı bir çift de vardı :)


Parkta oluşturulan yapay bir göletin kenarında insan boyunu hayli aşmış bambular vardı. Bambuları pek severim ben...

Az ileride yine ülkemizden bir türle karşılaşıyorum. Orkidelerden (Orchidaceae) Epipactis palustris. (Biz bu türü Çağlar'la gittiğimiz bir gezide Bolu, Abant'ta görmüştük. Bize türün yerini telefonda 
üşenmeden uzun uzun anlatan Nejdet Bozkurt'un sitesinde bitkinin güzel çiçeklerini de görmeniz mümkün.

http://www.orkidelerimiz.com/epi_pal_tur.html)

Sonbahar yaklaştığından yine Colchicum'larla karşılaşıyoruz bahçede. Özgürce yayılmışlar çimlerin arasına. Gezimizin sonuna yaklaşırken ana bina etrafındaki camekanları geziyoruz. Böcek-sinek kapan bitkilerin bulunduğu bölümün fotoğrafları hiç iyi çıkmamış ama orkide bölümünden bir fotoğraf eklemeden geçmek istemedim...



Biz ancak dönüş uçağımıza saatler kala gitme fırsatı bulmuştuk bu güzel botanik bahçesine. Gezdiğimiz 1-2 saat bana pek yetmedi açıkcası. Umarım bir daha gidip daha uzun vakit ayırarak gezme şansım olur. Bir gün Viyana'ya yolunuz düşerse Belvedere Sarayları'nı ve Viyana Botanik Bahçesi'ni mutlak görün derim...

Ufak bir not: Prof. Dr. A. Ulvi Zeybek'in doktorasını Viyana Üniversitesi'nde yaptığını ve bu botanik bahçesinin düzenlenmesinde büyük emeği olduğunu duydum, Prof. Dr. Sayın Zeybek ile ilk karşılaştığımda bu konuyu  sorup öğrendiklerimi de bloga eklemeyi düşünüyorum...

20 Ekim 2012 Cumartesi

ESCOP'tan Cep Uygulaması

ESCOP belki benden daha iyi tanıdığınız belki de adını ilk defa duyduğunuz bir kelime. Açılımı European Scientific Cooperative on Phytotheraphy, Avrupa Bilimsel Fitoterapi Kooperatifi. ESCOP, Avrupa genelinde ulusal fitoterapi ve bitkisel ilaç derneklerini bir çatı altında toplamak, ilaç düzenlemelerinde tüm dernekler adına sözcü rol almak gibi amaçlarla 1989 yılında kurulmuş. ESCOP, periyodik toplantılar yaparak bilimsel çalışmalarına devam ediyor. Ülkemizden de üyesi olduğum Fitoterapi ve Farmakognozi Derneği ESCOP'un üyesi. ESCOP'un yayınladığı tıbbi bitki monografları ise bitkiler hakkında çok ayrıntılı bilgi içeriyor. 


ESCOP Monografları'na googlebooks üzerinden (kısmi olarak) ulaşabilirsiniz:
      1. Kitap: Link
      2. Kitap: Link 

Aslında niyetim ESCOP üzerine yazmak değil. ESCOP Herb Referans iPhone ® Uygulaması'nı tanıtmak. ESCOP Herb Referans, basit gündelik rahatsızlıklarda kullanılabilecek 100'ün üzerinde tıbbi bitkiyi içeren bir uygulama. Uygulama hazırlanılırken, yukarıda bahsettiğim ESCOP monografları temel alınmış, ancak metinler sadeleştirilerek teknik bilgiler azaltılmış. Arama yaparken bitkilerin İngilizce ya da bilimsel (Latince) adını kullanmanız mümkün. Ayrıca rahatsızlık adı ile de arama yapabiliyorsunuz. Her bitki için kalite standartları ve ilgili güvenlik ve dozaj bilgileri hakkında faydalı bilgilere ulaşabiliyorsunuz. 

Uygulamayı Appstore'da bulabilirsiniz. Daha fazla bilgi için: www.escop.com

Yaprak Kesiti

   Zaman zaman bloga yazacağım yeni konular için blog istatistiklerden fikir alıyorum. Aslında çok basit görünen, herkesin kolay ulaşacağını düşündüğüm bilgilerin google'da arandığını anahtar kelimelerden görüyorum.
   Bir süredir yaprak kesitleri hakkında arama yapan birkaç ziyaretçim var, onlara kısaca cevap vermiş olayım. Bir yaprak kesitinde kabaca görebileceğiniz doku ve elementler bunlar:

   Biz botanik laboratuvarlarımızın bir haftasında iki farklı yapraktan kesit aldırıp mikroskopta inceleriz. Bu işlem için aslında canlı yapraklar kullanılabilir ancak biz kuru yapraklardan kesit alacağımız için ders öncesinde yaprakları süzgeç kağıtları arasında ıslatıp kesit almaya hazır hale getiriyoruz (aksi halde kesit alma işlemi sırasında kıtır kıtır kırılıyorlar). Hazır olduklarını nasıl anlıyoruz derseniz yumuşuyorlar biraz, ama fazla bekletince de dağılıveriyor ince yapraklar. Yeterince ıslandıklarında küp şeker büyüklüğünde kestiğimiz strafor köpükler arasında yerleştirip keskin jiletlerle ince kesitler alıyoruz. Kloralhidrat ile hazırladığımız preparatlara mikroskopta baktığımızda iki farklı yaprak tipini birbirinden kolayca ayırmamız mümkün oluyor:
     1. Bifasyal Yaprak:Yaprağın üst epidermasının altında palizat parankiması, onun altında sırasıyla sünger parankiması ve alt epiderma var. -bi eki iki anlamı veriyor, fasya ise yüz anlamına geliyor, yani komik gibi görünse de bu tip yaprak ikiyüzlü yaprak oluyor. Alt ve üst yüzü birbirinden farklı anlamında tabii. (ilk fotoğraf bifasyal bir yaprağa ait)
      2. Monofasyal Yaprak: Yaprak ortadaki sünger parankimasına göre simetrik bir görüntü oluşturuyor. Üst epiderma altında palizat parankiması, onun  altında sırasıyla sünger parankiması, 2. palizat parankiması tabakası ve alt epiderma bulunuyor. Görüntü simetrik olduğundan yaprağın alt ve üst yüzünü ayırt etmek güç, bu sebeple iki yüzü de aynı görünüşlü anlamında mono-fasyal deniliyor. (ikinci fotoğraf monofasyal bir yaprağa ait)


     Burada A ile gösterilen çizim bifasyal bir yaprak olan Belladonnae folium (güzelavratotu yaprağı) kesitine, B ise monofasyal bir yaprak olan Sennae folium (sinameki yaprağı) kesitine ait. Çizimler ve fotoğraflar botanik föyümüzden. 
     Bir de genellikle kesit almak yerine drogları toz edip mikroskopta incelemek daha kolay. Ama o zaman bu dokular/elementler bu kadar düzenli gözükmediği gibi sadece yandan değil üstten de görülebiliyor.

9 Ekim 2012 Salı

Graz Botanik Bahçesi

Eylül ayı başında Etnofarmakoloji Derneği'nin (Society of Ethnopharmacology) 13. Uluslararası Kongresi'ne katılmak için Avusturya Graz'daydım. Kongrenin ikinci gününde öğle arası, bir grup kongre katılımcısı ile Karl Franzens Graz Üniversitesi Bitki Kimyası Enstitüsü'ne bağlı Graz Botanik Bahçesi'ne gittik. 

İlk defa bir botanik bahçesini rehber bir hocanın anlatımı eşliğinde gezdim. Çok şey öğrendiğimi söylemeliyim.  

Botanik bahçesi Graz Üniversitesi'ne 5 dakika yürüyüş mesafesinde. Geniş bir alan içinde bir ana bina etrafında toplanmış durumda. Ana bina aslında camdan dev bir sera. İklim tiplerine göre farklı parçalara bölünmüş. Her odada ısı ve nem koşulları (muhtemelen toprak yapısı da) farklı.  


Bahçede, camekanlarla çevrilmiş farklı bölümler var. Bunlardan ilki hemen giriş kapısının yakınındaki tohumlar standı. (Lütfen fotoğrafın büyük hali için üzerine tıklamayı unutmayın :)) Bunun yanı sıra orkideler, karnivor (böcek yiyen, sinek kapan) bitkilerin bulunduğu camekanlar da baya dikkat çekiciydi. (Malesef iyi fotoğrafları yok) Her şey camlar arkasında olunca ya fotoğrafçılıkta usta olmanız gerekiyor ya da size iş bırakmayacak kadar iyi bir fotoğraf makinanız olmalı... 

  
Ana binaya girdiğinizde soldaki ilk bölümde kaktüsler, sütleğenler sizi karşılıyor. Bazısı ufak- tefek, sürünücüyken bazıları insan boyunu aşıyor. Sol üstteki fotoğrafta gördüğünüz gibi Kanarya Adaları'ndan getirilmiş türlere bile rastlamanız mümkün... Sukkulentlerin bulunduğu camekandan çekilmiş bir fotoğraf var sol yanda. Belgeseller ve bilimsel dergilerde fotoğraflarını görmesem bitki olduklarını anlayamayacağım türlerle karşılaşıyorum. Bence komik bitkiler bunlar :)



      
Bu güne kadar gördüğüm en büyük Aristolochia (loğusa otu) türü Aristolichia giganteum da bu botanik bahçesindeydi. (Aristolochia'ları çok severiz Çağlar'la, onlar için ayrı bir yazı olacak bu blogda yakında). Fotoğrafı çekerken kongreye katılan, gezi sırasında tanıştığım bir İngiliz arkadaş bana yardımcı oldu. Eline oranla çiçeğin büyüklüğünü tahmin edebilesiniz diye bu kareyi beraber planladık :) Hemen sağda ise soğanlı bitkiler bölümünün güzellerinden birini görebilirsiniz. Bitkinin ana vatanı Uruguay, tür adı ise Zephyranthes candida...



Bahçede farmasötik botanik-farmakognozi açısından önemli familya ve türlere de yer verilmiş. Buraya Tolu balsamının kaynağı olan Myroxylon balsamum ve kakao ağacı Theobroma cacao fotoğraflarını ekledim...



Umbilicus Latince göbek deliği demek. Sol üstteki bitkinin tür adının Umbilicus olduğunu görünce çekmeden edemedim. Sonra bir baktım ki bu tür de Graz'a bizim gibi Türkiye'den gelmiş. Hal böyle olunca künyesini de fotoğraflayayım dedim. 


Ana bina içinde sadece otsu-çalımsı bitkiler yok. Birçok ağacın cam kafesin en tepesine kadar uzanışını görüp şaşmamak elde değil. İşte yandaki fotoğrafta görülen ağaç bunlardan birine ait. Quercus suber mantar meşesi olarak bilinen meşe türü. Ağacın mantar tabakası şişe mantarı yapımında kullanılıyor. Kabuğunun görüntüsü benim çok hoşuma gitti. Latince "suber" kelimesinin "mantar" anlamına geldiğini, mantar tabakasında bulunan suberin'in adının da suber'den geldiğini düşündüm bu fotoğrafı çekerken (evet aynen öyleymiş)... 

Camdan serayı gezerken, rengarenk meyvelere rastlıyoruz. Bunlardan biri aşağıda soldaki fotoğrafta gördüğünüz kırmızı-pembe tohumlu, turuncu iştah açıcı görünümdeki Momordica charantia (kudret narı) meyvesi. Bir diğeri ise (sağdaki fotoğraftaki); bu güne kadar kokladığım en iğrenç kokulu meyve. İngilizce noni olarak isimlendirilmiş bitkinin Latince adı Morinda citrifolia'imiş. Bitkinin meyve suyu içecek olarak satılıyormuş ama bu kokunun üzerine "bir bardak noni suyu içer misin?" diye sorsalar "üzerine para verseniz de içmem" derim sanırım...

      
Ana binadan çıktığınızda bahçenin bölümlere ayrıldığını görüyorsunuz. Ağaçlar kısmında yine rengarenk meyveler karşılıyor bizi, yeşil olan Maclura pomifera (yalancı portakal ağacı diye uydurma bir Türkçe ismi var), çingene pembesi olan ise Magnolia sp. (manolya) ağacına ait...




     


Bahçeyi gezerken yerlerde gördüğümüz soğanlı bitkiler öyle güzel ki üstlerine basmadan yürümek için her adımımızı dikkatle atıyoruz. İlerideki tabela onların Colchicum bornmuelleri olduğunu söylüyor bizlere. Ülkemizdeki türleri görmek ise eski bir dosta rastlamak gibi mutlu ediyor bizi. Sağdaki fotoğraftaki günlük ağacı yaprağı ve meyvesi de onlardan biri. (Günlük ağacı, Liquidambar orientalis Muğla'da ormanlar oluşturuyor. Belki bir yazı da onu anlatmak için yazılmalı kısa zamanda...) 
  
  Bahçede farklı toprak özelliklerine sahip bitkilerin yer aldığı bölümlerden kareler...
  
Amerika'ya gitmedim ama dünyanın en büyük ağaçlarından olan sekoyaları gördüm, hem de yine Graz'da! Sequoiadendron giganteum dev sekoya anlamına geliyor. Son fotoğraf ise etken madde gruplarına göre sınıflandırılmış bitkilerin bulunduğu bölümden. Bu bölümde alkaloitler, kardiyoaktif heterozitler, saponozitler, uçucu yağlar... gibi farklı kimyasal madde gruplarını yüksek miktarda taşıyan bitkilerin örnekleri var. Salvia officinalis ise bölümümüzden master tezinde adaçayları ile çalışan arkadaşım Uzm. Ecz. Sezer Şenol'a armağanım olsun...

Aslında Graz Botanik Bahçesi ile ilgili anlatılabilecek daha çok şey var, ama kısaca anlatayım derken bu kadar yazıvermişim. Buraya kadar sıkılmadan okuyabilmiş herkese sevgiler, ortaları okumadan atlayıp son cümleleri okuyayım diyen arkadaşlarım; siz de baya şey kaçırdınız bence :)  

Graz'da katıldığım kongrenin ana sayfasına göz atmak isteyenler için: 
Graz Botanik Bahçesi için: 

2 Ekim 2012 Salı

Botanik bahçesi nedir?

Geçenlerde düşündüm de yurt dışında üç farklı botanik bahçesi gezmişim; Cenevre (İsviçre), Graz ve Viyana (Avusturya). Üçü de benzer bir düzene göre düzenlenmiş üç güzel bahçe...

Sonra internette gezindim biraz, Prof. Dr. Ertan Tuzlacı'nın bu konuda yazdığı bir yazısına da rastladım. http://www.mature.com.tr/botanikbahcesi.htm Ben de botanik bahçesi nedir, ne işe yarar konusunda kısa bir yazı yazıp sonraki yazılarıma da gezdiğim botanik bahçelerinden fotoğrafları eklemeye karar verdim.

Botanik bahçeleri, sadece kurulduğu il, ülkedeki bitkileri değil dünya üzerindeki farklı  ülkelerden-iklimlerden getirilmiş bitkileri de bulunduran yerler. Kuruluş amacı bitkileri halka tanıtmanın yanı sıra halka doğa ile iç içe bir yaşam alanı oluşturmak.


Graz Botanik Bahçesi'nin planı (resme tıklayarak büyük haline bakabilirsiniz)

Botanik bahçesi kurmak uzun planlamalar ve uzmanlık isteyen bir iş. Öncelikle bu amaçla seçilen arazinin bitkilerin yetiştirilmesine uygun olması (uygun hale getirilmesi) gerekiyor. Farklı bitkilerin farklı toprak, nem, iklim ihtiyaçları olduğundan onlara özel ortamlar yaratmak gerekli. Gerektiğinde açık gerektiğinde kapalı alanlar oluşturularak bitkilerin bakım ve kontrolleri sık sık yapılmalı. 

Nilüfer yaprakları bulunan ufak su birikintileri
Benim gezip gördüğüm bahçelerde dikkatimi çeken; açık alanda yaratılmış farklı habitatların yan yana bulunmasıydı. Mesela taş ve kayalarla oluşturulmuş kayalık bitkileri içeren (Sedum, Crassulaceae bitkileri gibi), su birikintileri ile oluşturulmuş göl-bataklık bitkileri  (nilüferler, arap saçı, su mercimeği, Japon şemsiyesi...) içeren bölümleri yan yana görmeniz mümkün. Kapalı alanlarda ise, kaktüsler ve çöl bitkileri bir arada, Akdeniz ikliminde yetişen bitkiler, tropikal türler, soğanlılar kendilerine ayırılmış kısımlarda bulunuyor. Bunların kapalı alanda olmasının sebebi de nem-sıcaklıklarının devamlı kontrol altında tutulması. Bu bitki grupları ayrı ayrı kapalı alanlara yetiştirildiği gibi aralarda kapılar bulunan tek bir kompleks altında da toplanabiliyor. Ağaçlar koşullar uygunsa açık alanda yer alıyor, ama sadece ağaçların bulunduğu botanik bahçeleri (ya da doğa alanları) da mevcut ki buna "arboretum" adı veriliyor. 

Sonbahar çiğdemleri Eylül başında çiçeklenmişti Graz'da
Botanik bahçelerinde tüm bitkilerin kimlik kartları var ve meraklıları bu kimlik kartında (plakette) bitkinin Latince ve diğer dillerdeki isimlerini, familyasını, ana vatanını görüp öğrenebiliyor.
    
Ayrıca botanik bahçelerinde üretim seraları ve ziyaretçiler için etkinliklerin düzenlendiği toplantı ve eğitim salonları, bilgilendirici broşür, kitapların satıldığı satış büroları da  bulunabiliyor. Tabii kurutulmuş bitki örneklerinin bulunduğu herbaryumları da unutmamak gerek...

Botanik bahçeleri gezerken çok hoşuma giden bir nokta da insanların bahçeleri özgürce gezmeleri. İsteyenler bisikletleri ile gelmiş bahçe içinde geziyor, isteyen termosuna çay-kahvesini almış yerlere yayılmış kitap okuyor, anne-babalar 3-5 yaşlarındaki çocuklarını yanlarına almış onlara doğayı tanıtıyor... Sanırım sırf bu nedenlerle bile ülkemizde botanik bahçelerinin sayısının ve mevcut olanların kalitelerinin artmasını isterdim...

Botanik bahçeleri yazıları bir seri olacak muhtemelen, okuyan herkese doğa ile iç içe günler dilerim :)