Yıllar önce Ankara'ya bahar geldiğinde; okul önlerinde, sokak kenarlarında, pazarda ellerinde boynu bükük çiçeklerle bekleşen adamlar görürdüm. Ellerindeki çiçekler, üzeri kahverengi ağ gibi bir kılıfla kaplı soğanları olan, turuncuya yakın sarı çiçekli bitkilerdi. Bir defasında cesaret edip bu çiçekler nedir diye sorduğumu hatırlarım hayal meyal...
- Çiğdem işte, bahar geldi mi açar, biz de çıkar toplarız, sonra da satarız.
- Ne yapılır ki bu çiğdem? (Anneme mi alsam acaba?)
- Yeniiir
- Yenir mi? Nası ya neresini yiycem ben bu çiçeğin? (çocuğuz ya)
- Soğanlarını yersin, biz köyde çiğdemli pilav yaparız, içine katarız...
Meraktan 2-3 tane satın alıp soyduğumda elimde kalan minnacık soğanları yediğimi hatırlarım. Tadı hafif şekerli-çiğ patates gibiydi sanırım. Ama o güzel çiçeği toprağından söküp satmaya değecek kadar harikulade olmadığı garanti... (DİKKAT: Nişasta ve şeker yönünden zengin Ankara çiğdemi soğanları halk tarafından yenilmekte. Ancak çiğdem (Crocus) yerine cinse çok benzeyen Colchicum türleri toplanıp tüketilirse (kolşisin sebebiyle) zehirlenmeler görülebilir. Farkları için bakınız: http://kognozi.blogspot.com/2012/04/colchicum-crocus-cigdem.html)
Çiğdemleri daha sonraları Kızılcahamam'daki izci kamplarında, arazi yürüyüşlerimizde gördüğümü hatırlarım ama o zamanlar tür ayırdını yapabilecek kadar bilgim yoktu.
Cumhuriyet İzci Grubu'ndan liderim Afife Artık sanırım 1995 yılında bizleri Kırsal Çevre Derneği ile tanıştırmıştı. Liseli öğrencilerken derneğin organize ettiği Dendroloji (Ağaçbilimi) Okulu'na kayıt olmuştuk. Hafta sonları 3-5 saatlik sunuşlar benim doğayı, bitkileri, botaniği ne kadar sevdiğimi farketmeme sebep olmuştu. İşte bu sebeple bu ismi siyah ajandama not ettiğim gün dün gibi aklımda "Crocus ancyrensis"... Yanına endemiktir yazmıştım. Sonra da endemik kelimesinin tanımı (Yeryüzünün yalnızca belirli bölgelerinde yayılış gösteren, yaşam alanı belirli bir bölgeyle sınırlı, canlı türleri)...
O günden sonra, arazide her gördüğüm çiğdeme daha dikkatli baktım. Sonra Hikmet Birand'ın Anadolu Manzaraları'nda uzun uzun keyifle okudum hikayelerini. Merak edenler kitaptan tamamını okusunlar mutlaka ve (varsa) çocuklarını yatırdıkları bir akşam bu hikayeyle uykuya dalmalarını izlesinler...
Ben kısaca anlatayım hikayeyi: Bir ilkbahar sabahı, yürüyüşü sırasında Ankara çiğdemine rastlar yazar; parlak koyu sarı çiçeklerini güneşe dönük, yeşil ince yaprakları çakılların üzerine yayılmıştır. Birand, çiçekle konuşurmuş gibi yazmıştır, hikayesini çiğdeme anlattırmıştır kitabında.
Bitkinin Latince adı olan Crocus ancyrensis, Latince Ankara'nın adı olan Ancyra'dan gelir. Ancyrensis "Ankaralı" demektir. (Bitkiye Ankara dışında Amasya, Bolu, Çorum, Kastamonu, Kırşehir, Kayseri, Kahramanmaraş, Samsun, Sivas ve Yozgat illerinde de rastlamak mümkün. Avrupa'da ise yaygın bir şekilde bahçelerde süs bitkisi olarak yetiştiriliyor.)
Bitkinin Latince adı olan Crocus ancyrensis, Latince Ankara'nın adı olan Ancyra'dan gelir. Ancyrensis "Ankaralı" demektir. (Bitkiye Ankara dışında Amasya, Bolu, Çorum, Kastamonu, Kırşehir, Kayseri, Kahramanmaraş, Samsun, Sivas ve Yozgat illerinde de rastlamak mümkün. Avrupa'da ise yaygın bir şekilde bahçelerde süs bitkisi olarak yetiştiriliyor.)
150 yıl kadar önce İngiliz araştırmacı W. Herbert Kocatepe sırtlarında topladığı örnekleri İngiltere'ye götürüp Spofforth'da yetiştirir. (O, bu örneklerin Kırım Yarımadası'nda yetişen Crocus angustifolius olduğunu düşünmektedir). Ancak Crocus türlerini çalışan G. Mav, Ankara’dan ve Sivas'tan toplattığı örnekleri dikkatle inceler. Aynı türün 1876'da Maraş'taki Ahır Dağı'nda ve Kayseri'deki Erciyes Dağı'nda gördüğünü duyar. Londra yakınındaki Kew Krallık Müzesi'nde İstanbul civarından gelen bitkiler arasında çiğdemlerin de bulunduğunu öğrenir. Yaptığı kapsamlı çalışma sonucunda 80 kadar Crocus (çiğdem) türünü anlattığı monografını tamamlar. İşte Ankara çiğdemini ilk tanımlayan ve ona Crocus ancyrensis adını veren odur.
Çiğdemler sıcakları pek sevmez, kışın sonunda açtıklarından bir anlamda baharın müjdecisidirler. Toprak altında üstüste iki soğanları bulunur. Üstteki küçük 2. senenin, alttaki içi boş olan ise 1. yılın soğanıdır. 1. yıl soğanda depolanan besinler ertesi seneki soğanın yaşamasını ve diğer yıl filizlenip baharda yeni bir bitki oluşturmasını sağlar. Soğanda depolanan su ve besinler soğanın üzerini kaplayan ağsı mantar tabakası tarafından korunur. Bitkinin sahip olduğu nektar, böcekler ve kelebekleri çekerek tozlaşmanın gerçekleşmesini sağlar.
Ankara çiğdemi hakkında yazılacak belki daha çok şey var. Ama bilmenizi istediğim son şey şu ki, ben daha uzun yıllar boyunca her bahar Ankara çayırlarında görmek istiyorum ve eminim sizler de benimle aynı fikirdesiniz...
Nedir bu Anadolu bitkilerinin biz insanlardan çektikleri? Orkideler'in yumruları ile benzerlik gösteriyorlar. Her sene yeni yumru verip işi garantiye almayı amaçlıyorlar, bir yerde de vegetatif üreme yapıyorlar aslında. Eski senenin yumruları ölmeyip yaşayabiliyorda.
YanıtlaSil