29 Mart 2012 Perşembe

Kış Sonu Doğa Gezisi

Martın 3. hafta sonu güneş yüzünü iyiden iyiye göstermeye başlayınca, düştük yollara. Artık dağlara, ormanlara gitme vakti gelmişti. İstikamet uzun zamandır aklımızda olan Soğuksu Milli Parkı'ydı.

Ankara-Kızılcahamam yolunda Kurtboğazı Barajı'nı geçtikten sonra gördüğümüz milli park tabelası ilgimizi çekince sağa dönüverdik. 1-2 km gitmiştik ki çiğdemlerle karşılaşır karşılaşmaz durduk.


Orkide yapraklarının çıkıp çıkmadığını kontrol etmek için araziye dalmışken Ankara çiğdemlerini görmek bizi çok mutlu etmişti. Arazi muhtemelen bol güneş aldığından tüm kar erimiş, ama etraf daha yeşermeye başlamamıştı. Çiğdemlere bakarken etrafta uçuşmaya başlayan parlak sarı-yeşil renkli kelebekler bizi daha da heyecanlandırdı. Peşlerinden biraz dolansak da konmadıkları için bir poz bile fotoğraflayamadık kendilerini. Etrafta duyduğumuz kuşlara kulak kabartınca ağaçtaki miniğin bir çalıkuşu olduğunu gördük. 

Etraftaki meşe altlarında orkide yaprağı ararken etrafta dolanan birkaç kelebek daha gördük. Bu defa tetikte olan Çağlar güzel bir-iki poz yakalamayı başardı (Aglais urticae). Baktık ekibimizin bir kısmı (anne-baba) sıkılmaya başladı hemen arabaya atlayıp tuttuk Soğuksu yollarını.

Bilmeyenler için Soğuksu Milli Parkı, Kızılcahamam'da, Ankara'ya 78 km uzaklıkta. 1959'dan bu yana milli park. Batı Karadeniz'den İç Anadolu'ya geçiş kuşağında. Sarıçam, karaçam, köknar ve meşe yaygın ağaç türleri. Arazi volkanik olduğundan sıcak ve soğuk su kaynaklarına sahip, bu sebeple milli park içinde kaplıca olarak da kullanılan bir otel (ikincisinin inşaası devam ediyor) ve memba suyu tesisi var. Ayrıca Büyükşehir Belediyesi'ne ait bir tesis, idare binası, bir müze ve restoran garip gelecek ama bir de çim saha var. Milli parkta nesli tehlikede olan kara akbaba koruma altında. Ayrıca arazide karşınıza birçok kuş türünün yanısıra; ayı, kurt, tilki, sansar gibi yırtıcılar; geyik, yaban domuzu, tavşan, sincap gibi memeliler çıkabilir. 

Milli park girişi her zamanki gibi mangalcı piknikçilerle doluydu. Biz memba suyu tesisinin bulunduğu kavşaktan sağa döndük. Yolun kar-buzla kapandığı noktada inip yürüyüşe başladık. Ağaçlarda orman ağaçkakanları birbirlerini kovalıyor, çığlıklarıyla etrafı inletiyorlardı. O sırada dallarda fink atan iki sincapla gözgöze geldiğimizde neye bakacağımıza karar vermek baya zor oldu. 
Yola devam ettiğimizde solumuzda kalan dere kar sularıyla coşmuş gürül gürül akmaktaydı. Bu sene yağan yoğun kar yaşlı ağaçların sırtına büyük bir yük yüklemiş ki yola devrilmiş 2 büyük çam ağacı gördük. Bazı noktalarda da toprak kayması olmuş yolun ortası birkaç büyük kaya ile kapanmıştı. Tabii bunlar bizim ilerlememize engel olamadı...

Asıl hayalim ise uzun zamandır görmediğim (sanırım 5-6 yıl olmuştur) kardelenleri görmekti. Yıllar önce bu yolun ilerisinde, suyun sol tarafında otelin tel örgü ile çevrilmiş arazisinde görmüştüm onları. Bir hevestir yürüdük, kar yer yer öyle yükseldi ki dizlerimize kadar gömüldük. Ara ara durup etrafta cıvıldaşan baştankara, kızılgerdanları izledik. 

Sonra bir de baktık ki arazinin tam da hatırladığım noktasında kardelenler bizleri bekliyor! Derenin karşısına geçemeyeceğimiz için sadece 1-2 fotoğraf çekip boynumuz bükük yürümeye devam ettik. Ve  bir yamaçtan tırmanıp çıktığımız düzlükte yine kardelenlere rastladık. Bu güzel fotoğrafları Çağlar o noktada çekti. Biz yemek yerken hava serinledi, etrafımızda dolaşan kızılgerdan sıkıldı, gitti...



Başka neler mi vardı? Bol bol liken, yeşermeyi bekleyen çayırlar, tomurcuklanmasına çok az zaman kalmış ağaçlar... İnsanların ulaşamadığı noktalarda çılgınca yaşamına devam doğa...



Sincaplardan ve memelilerden arda kalanlar bulduk karlar üzerinde...

Güzel bir pazar gününü soğuk sebebiyle erken kapatmak zorunda kaldık. Hevesimizi bu seneki diğer arazilerde alırız umarım... Tekrarı olsun, çabucak olsun, gönüller baharda doğayla coşsun!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder