19 Kasım 2025 Çarşamba

Bitkisel Ürünlerde Tağşişatı Engelleme Programı (Botanical Adulterants Prevention Program)

Üniversite öğrencilik yıllarımızda Prof. Dr. Ekrem Sezik Hocamızdan duyduğumuz "tağşişat" kelimesinin yıllar sonra hayatımın orta yerine gelip oturacağını hiç düşünmemiştim. (TDK sözlüğüne göre tağşiş; bir şeyin içine başka bir madde karıştırma; katıştırma ve saflığını bozma anlamına geliyor.)

Aslında tez hocam Prof. Dr. Fatma Ergun sayesinde Türkiye piyasasındaki nane (Link), bamya çiçeği (hibiskus) (Link), ökaliptus (Link) ve ardıç meyvesi örnekleri üzerinde analizler yapmış ve bu çalışmaları yayınlamıştık. Ama bu yayınlar daha çok örneklerin farmakopeye uygunluğu ve kalite kontrol analizlerini içeriyordu. Tağşiş edilmiş örnekleri saptasak da bu örneklere neler karıştırıldığını tespit etmeye çalışmamıştık.




Hepimizin bildiği gibi doğal ürünler ve bitkisel takviyeler dünya genelinde giderek artan bir ilgi görüyor. Ancak bu ilgi, tedarik sorunları, küresel ısınma ile değişen verim ve ekonomik kaygılarla birleşince, kalite sorunlarını ve özellikle tağşiş riskini de beraberinde getiriyor. Tam da bu noktada Botanical Adulterants Prevention Program (BAPP) devreye giriyor. 

2011 yılında American Botanical Council (ABC), American Herbal Pharmacopoeia (AHP) ve University of Mississippi’s National Center for Natural Products Research (NCNPR) bitkisel takviye sektöründe artan tağşiş sorunlarına dikkat çekmek ve çözüm üretmek amacıyla güçlerini birleştirmiş ve böylece BAPP kurulmuş. Bu kurumlar, tağşişin hem Amerika’da hem de küresel pazarlarda satılan pek çok popüler bitkisel ürünün kimliği ve kalitesi hakkında ciddi soru işaretleri yarattığını belirterek, sektörü eğitmeye yönelik kapsamlı bir program başlatmış. Bu geniş çaplı girişim 14 yıldır, tağşişin neden olduğu sorunları, zorlukları ve olası çözümleri tüm paydaşlara daha iyi anlatmayı hedefliyor. 


BAPP’in çalışmaları; bilimsel yayınlar, tağşişat raporları, laboratuvar analiz yöntemlerini içeren kılavuzlar, bültenler, kongre sunumları, online seminer ve eğitimler ile bunların anlatıldığı sosyal medya materyalleri gibi geniş bir alanı kapsıyor. Program; üreticiler, bilim insanları, düzenleyici otoriteler ve tüketiciler arasında bir köprü görevi görerek amacını net bir şekilde ortaya koyuyor: bitkisel ürünlerde güvenilirliği artırmak ve tağşişi en aza indirmek.

BAPP ile tanışmam daha eski olsa da çalışmalarında yer almaya başlamam 2021 yılının Nisan ayında denk geliyor. Çalıştığım ilk proje sarı kantaron laboratuvar analiz kılavuzuydu. Bu kılavuza linkten ücretsiz ulaşmanız mümkün. Sadece kullanıcı olmak için kayıt olmanız gerekiyor: Sarı Kantaron Bülteni


Daha sonra 2022'de ak günlük (frankincense) laboratuvar analiz kılavuzu ve çörekotu tağşişat bülteninin yazımında görev aldım. 2023 Ocak ayında BAPP'ı tanıtmak ve sosyal medya üzerinden çalışmalarımızı daha fazla kişiye duyurabilmek için LinkedIn platformunda bir hesap açtık. Ben sosyal medya içeriklerimizi hazırlayarak haftanın iki günü güncel paylaşımlar yapıyorum. Bizi bu adresten takip edebilirsiniz: LinkedIn


Sonraki BAPP projesi dünya çapında bitkisel ürünler piyasasındaki tağşişatın boyutunu belirlemeyi hedefliyordu. Önce piyasayı temsil edebilecek, satış rakamları yüksek olan 5 bitki (ekinazya, ginkgo, kara mürver, kara yılan kökü. zerdeçal) seçtik. Ve bu bitkilerin piyasadaki tıbbi ürünleri üzerinde yapılmış safllık-tağşişat araştırmalarını derledik. Bu çalışmamız yaklaşık 1.5 yıl sürdü ve 2024 yazında Natural Product Reports’ta yayımlandı (Link). Stefan Gafner ve Mark Blumenthal ile birlikte böyle yüksek etki faktörlü (IF=10.6) bir dergide yayınım olması zaten çok heyecan verici iken bu yayının ilk yazarı olmak da benim için ayrıca büyük bir gurur kaynağıydı. 


2025 Bacopa monnieri tağşişat bültenin basılması ile başladıysa da asıl olarak üzerinde en yoğun çalıştığım proje olan ginseng ile geçti diyebilirim. 


Nisan ayında ginseng tağşişatı üzerine derlediğimiz ilk bulgularımızı Mississippi'de her yıl düzenlenen International Conference on the Science of Botanicals (ICSB) kongresinde poster olarak sunduk. Kongrede posterimiz çok ilgi görünce bu çalışmayı Natural Products Communications dergisinde Prof. Dr. Michael Heinrich adına yayınlanacak özel sayıya yayın olarak yollamaya karar verdik. Makalenin basıldığı haberini de en kısa zamanda sizlerle paylaşmayı diliyorum. 


2025 ginseng tağşişat bülteninin basılması ile kapanacak gibi gözüküyor. 2026'ya beni heyecanlandıran iki farklı proje ile giriyoruz. BAPP’a katkı sunmak için keyifle ve heyecanla çalışıyorum. Çalışmalarımızın daha fazla kişiye ulaşması ve uluslararası platformlarda duyurulması beni çok mutlu ediyor. Umarım yaptığımız projeler bu konudaki farkındalığın artmasına katkı sağlar ve daha güvenilir, etkili ve saf bitkisel ürünlerin piyasadaki yeri her geçen gün daha da artar. 

4 Temmuz 2024 Perşembe

Dr. Ecz. Metin Uyar İle Röportaj

Bu röportaj 3 Aralık 2022 tarihinde Hürriyet Gazetesi'nde yayınlanmıştır. (Gazetenin web sitesinden okumak için tıklayın). Bu güzel sohbetimizi bir köşe yazısına dönüştüren sevgili Dr. Ecz. Metin Uyar'a ve bizi tanıştıran sevgili Doç. Dr. Hilal Bardakçı'ya teşekkürlerimle...

Yağ Sahtekârlığına Dikkat!


Dr. Eczacı Metin Uyar & Doç. Dr. Nilüfer Orhan

Amerika’da yayımlanan yeni bir çalışma (Çörekotu Bülteni) Türkiye dahil pek çok ülkedeki çörekotu yağı sahtekârlığını ortaya koydu. Çalışma ülkemizde çörekotu yağlarında yüzde 40’a varan oranda sahtecilik yapıldığını gösteriyor. Öte yandan ayçiçeğiyağı da mentol eklenip nane yağı diye satılıyor, kara mürver ürünlerine mor pirinç veya mor havuç ekstreleri koyuluyor. Yağdaki sahtekârlığın sağlığa olumsuz sonuçları bazen ölüme kadar gidebiliyor.

Amerika’da bitkisel ilaçlar, ürünler ve gıda takviyeleriyle ilgili çalışmalar yapan, kâr amacı gütmeyen bir organizasyon var: American Botanical Council (ABC-Amerikan Bitkiseller Konseyi). Geçenlerde konseyin bitkisel ürünlerdeki tağşişatı (bir şeyin içine başka bir madde karıştırma) ortaya koyan bir raporu açıklandı. Ben de bu konseyin konuyla ilgili programında çalışan farmakognozi doçenti Dr. Ecz. Nilüfer Orhan’la görüştüm ve özellikle çörekotu yağındaki hileyle ilgili bilgi aldım. Görünen o ki Türkiye’de çok popüler olan çörekotu yağı Amerika da dahil birçok ülkede de revaçtaymış. Çalışmaya göre çörekotu yağı kalitesi ülkeden ülkeye değişkenlik gösteriyor. Raporda, Türkiye’de satın alınan her 100 üründen 40’ında sahtecilik yapıldığı görülüyor.



Sarı kantaronda çok var

Doç. Dr. Ecz. Nilüfer Orhan “Tağşişat tüm bitkisel ürünlerde olabiliyor ama Türkiye’de özellikle uçucu ve sabit yağlarda çok ciddi bir sahtecilik var” diyor ve üreticilerin yağın fiyatını düşürmek için pahalı yağları ucuz yağlarla karıştırabildiğini söylüyor. Hatta bazen istenen yağ pazarlanan üründe hiç yer almayabiliyormuş bile. Örneğin ayçiçeğiyağının içerisine nane yağına kokusunu veren mentol maddesini ekleyip, bu yağ nane yağı diye satan firmalar varmış. “Kokladığınızda nane gibi kokuyor ama analiz ettiğinizde nane yağı olmadığını görüyoruz. Kara mürver ürünlerine mor pirinç veya mor havuç ekstreleri koyuyorlar” diyor.

Sarı kantaron, gül, bergamot, tarçın, lavanta, oğulotu, nane, çay ağacı, tarçın, sandal ağacı, kekik ve çörekotu yağlarıyla zeytinyağı en çok sahtecilik yapılan ürünler. Öyle ki ucuz yağlara klorofil ekleyerek rengi yeşile döndürüp rafine edilmemiş zeytinyağı diye satılıyormuş. Bu sahtekârlık sonucu ürünler beklenen etkiyi vermiyor, halk doğal ürünlere olan inancını yitirip kimyasal alternatiflere yöneliyor.

Bir başka sorunsa içine farklı maddeler karıştırılan ürünlerin beklenmeyen yan etkilere yol açması... Orhan çörekotu yağına dair vakaları incelerken karşılaştığı örnekleri şöyle anlatıyor: “Çörekotu yağıyla tohumları karışan siyah tohumlu bir bitki (Agrostemma githago) var. Çörekotu diye onun tohumlarını yanlışlıkla toplayıp karıştırıyorlar. O karışan tohumlar, geçmişte ölümlere yol açmış. Hindistan’da çörekotu ve hardal yağları yemeklik yağ olarak kullanılıyor. 1998’de yine başka bir bitkinin tohumundan (Argemone mexicana) elde edilen yağla karışıyor. O yemeği yiyen 3 bin kişi hastalanıyor, çoğu çocuk 65 kişi ölüyor. Çok dikkatli olmak lazım.”


‘Sağlık Bakanlığı onaylamalı’

Orhan, gıda takviyelerine Sağlık Bakanlığı yerine Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından onay verildiğini söylüyor. Ayrıca bu onay süreci beyana göre ilerliyormuş. Yani firma başvurusunu yapıyor, ‘Ürünümün içinde şu bitki, bu madde var’ diyor. Yani analiz yapılmıyor! Oysa bu ürünlerin de ilaçlar gibi sağlığımıza ciddi etkileri var. Hatırlarsınız, sibutramin içeren ve bitkisel diye pazarlanan zayıflama ürünleri birçok kişinin hayatını kaybetmesine yol açmıştı. Bu nedenle Orhan “Bunların analizlerinin de bir ilaçmış gibi Sağlık Bakanlığı tarafından yapılıp ona istinaden onay alması en doğrusu olur” diyor.

Hangi ürünlerini tercih etmeliyiz?

Gerçekle sahte ürünü ayırt etmenin zor olduğunu söyleyen Doç. Dr. Ecz. Nilüfer Orhan “Bu ayrımı gözle yapamazsınız, mutlaka analiz gerekir. Öte yandan bitkisel ilaçlarda reklam yasağı varken gıda takviyelerinde serbest. Bu nedenle içeriği daha az güvenilir bir ürün reklam etkisiyle tüketicinin zihninde kalabiliyor, daha güvenilir olduğu düşünülüyor. Oysa durum tam tersi olabiliyor. Bu nedenle tüketicilere ucuz ürünlere karşı dikkatli olmalarını tavsiye ediyorum” diyor ve şöyle devam ediyor:

- Sabit ve uçucu yağları aktar yerine eczaneden alın.
- Üniversitelerle ortaklaşa ürün geliştiren, ürün analizleri üniversite laboratuvarlarında yapılan güvenilir markaları tercih edin.
- Bir ürünün bitkisel ilaç formu varsa onu alın. Çünkü bitkisel ilaçlar Sağlık Bakanlığı onaylıdır.
- Konseyin bitkisel ürünlerde tağşişat raporlarına ulaşmak internet sitesini inceleyebilirsiniz:
www.herbalgram.org/resources/botanical-adulterants-prevention-program




Baharatta da oluyor

Bitkisel ürünler uçucu ve sabit yağlarla sınırlı değil. Ve ne yazık ki baharatta, bitki ekstrelerinde ve diğer bitkisel ürünlerde de sahtecilik sıkça karşımıza çıkıyor. Doç. Dr. Ecz. Nilüfer Orhan analizlerde karşılaştıkları bazı örnekleri bizlerle paylaşıyor:

“Kırmızı toz biberin içine azotlu sentetik boyalar, zerdeçal içine kurşun kromat ve metanil sarısı eklenerek kalitesiz ürün kaliteli ve çekici gösterilmeye çalışılıyor. Kekik baharatının mikroskop altında incelenmesiyle içinde laden, zeytin, sumak ve mersin bitkilerinin yapraklarına rastlanmış. Safran örnekleri analiz edildiğinde içinde kırmızıya boyanmış mısır püskülleri, nar meyve kabukları, nar meyve lifleri, aspir ve aynısefa çiçeklerinin parçaları görülmüş. Turna yemişi ekstreleri idrar yolları enfeksiyonlarına karşı kullanılıyor. Diğer mor-kırmızı renkli bitkilerden bamya çiçeği, siyah pirinç, siyah fasulye ve kara dut ekstrelerinin turna yemişinin içinde kullanıldığı biliniyor.” Örnekleri çoğaltmak elbette mümkün. Turna yemişi gibi birçok bitki ekstresinin eczanelerde satılan standardize seçenekleri var. Sağlık açısından beklediğiniz faydayı görmek ve karşılaşabileceğiniz risklerden korunmak adına bu ürünleri eczacınıza danışarak temin etmenizi öneriyorum.

29 Kasım 2021 Pazartesi

Mekin Tanker'e Veda

6 Kasım 2021 günü Türkiye, farmakognozi ve eczacılık camiasının en büyük isimlerinden birini kaybetti. Kıymetlı Hocamız Prof. Dr. Mekin Tanker covidle savaşında yenik düştü ve aramızdan ayrıldı. 


Cenazenin ardından öğrencileri, dostları, tanıyanları üzüntülerini açılan facebook grubunda paylaştılar. Ankara Üniversitesi düzenlediği anma toplantısı ile hocanın sevenlerini bir araya topladı.


Bugün Prof. Dr. Bilge Şener Hocamdan bir mesaj aldım. Bilge Hoca Mekin Hoca anısına bir veda kitabı hazırlıyormuş. Facebookta yazdığım veda mesajım Bilge hocama ulaşmış (Prof. Dr. Şenay Küsmenoğlu Hocama teşekkürler). Hoca benim de kitap için birşeyler yazmak isteyip istemediğimi sordu. Ben de böyle değerli bir eserde yer alması için hızlıca bir metin yazdım. Artık Amerika'da yaşadığım için kitabın basılı halini muhtemelen görmeyeceğim, elime alamayacağım. Sıcağı sıcağına metni buraya da aktarmak istedim. 

Eczacılık öğrenciliğim sırasında ismini sıkça duyduğum, ama hiç görmediğim Mekin ve Nevin Tanker ile ilk kez 2004 yılında Antalya’da düzenlenen Bitkisel İlaç Hammaddeleri Toplantısı’nda (BİHAT) karşılaşmıştım. İlk defa bir kongreye katılıyor, son dakika mecbur kalınan bir program değişikliği sebebiyle yüksek lisans tezimi ilk gün sunuyordum. Böyle büyük bir kalabalığa, hele de böyle hocalarımızın hocası olmuş değerlerin bulunduğu bir salonda sunum yapmak, benim gibi bir çömez için hiç de kolay değildi. Sunumumdan sonra, soru cevap kısmında hem Nevin Hoca, hem de Mekin hoca söz aldılar. Ben heyecandan titrer, hata mı yaptım acaba diye düşünürken, onlar öyle kibar konuştular, öyle yapıcı eleştiriler ve katkılar yaptılar ki onları tanıdığım o ilk günü hiç unutmadım.

Bundan altı yıl sonra, bu defa Mersin’deki 19. BİHAT’ta doktora çalışmamı sunduğumda; gülümseyen gözlerle onları salonda görmek yine çok güzeldi. Kongre sonrası ekskürsiyon, Kız Kalesi, Cennet Cehennem, Kanlı Divane gibi tarihi yerleri gezerken de otobüste de uzun uzun sohbet ettik. Yemekte Narlıkuyu’da bir balık restoranında aynı masada karşılıklı oturduk. O sofrada yemekten daha da güzel olan o muhabbetimizi, görüntü veya ses kaydı olarak kaydetmediğime hep üzülürüm. Fotoğraflar o anı bir kareye hapsediyor ama videolar sanki kaybettiğimiz kişileri yaşatıyor gibi, görüntü kayıtlarını izlediğimde sanki o kişi o an yaşıyor veya yanımdaymış gibi... 





Öğrencisi olma şansına sahip olamadığım Mekin hocamız; alanımızda bir duayen, iyi bir araştırmacı ve eğitimci olmanın yanında güler yüzlü, sakin mizaçlı, nüktedan, hoş sohbet ve saygıdeğer bir beyefendiydi. Katıldığım her BİHAT’da Nevin Hoca ve Mekin Hoca’yı en önde görmek, bana bu camiayi farmakognozi ailem olarak hissettirmiştir hep. En büyüğünden en küçüğüne herkese hoşgörü ile yaklaşan, eksikleri, yanlışları nazikçe anlatan, öğreten biri olarak hatırlıyorum Mekin Hoca’yı. Keşke daha çok tanıma, daha çok sohbet etme, birlikte çalışma sansım da olabilseydi.

Akademiye ve Türkiye’ye veda edeceğim belli olduğunda yıl 2018’di. Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi Anabilim Dalı, düzenleyeceği 23. BİHAT’ın hazırlıklarını sürdürüyordu. Bu belki de benim, Amerika’ya yerleşme kararım sebebiyle, katılabileceğim son BİHAT olacaktı. Ben de farmakognozi aileme kendi ailemle veda etmek istedim ve kızımla, eşimle, anne-babamla katıldığım ve sunuculuğunu üstlendiğim toplantıda herkesle farkettirmeden vedalaştım. Nereden bilirdim kızımı seven, onunla şakalaşan Mekin Hoca ile son kez görüştüğümüzü...

Bir BİHAT’ta karşılaşıp bir diğerinde vedalaştığım ulu çınar, huzurla uyu, bizlere, farmakognoziye, bilime ve eczacılığa kattığın herşey için binlerce kez teşekkürler, ruhun şad olsun...

Anısına en derin saygılarımla...

Mekin Hocanın hayat hikayesini okumak isteyenler için Prof. Dr. Ekrem Sezik Hocamın veda yazısı https://eczacininsesi.com/benim-acimdan-detay.php?id=24